Bayrağı devralan bir serlevha (başlık), ilk yazıyı okumayanlara "önce
onu, sonra beni oku" diyerek kendiliğinden bir girizgâh yapmış
oldu aslında.
Evet, İstanbul'u mahveden de, var kılan da kendine yâr yapan da bizleriz. Yani
34 meşrepliler. Akışına bırakıverdiğimiz tüm hayatî faaliyetlerimiz, aslında
bizi tanımsız bırakan, gayesiz bir ömre sevkeden, öylesine yaşanıvermişliğe
teslim eden haller. İstanbul'dan en çok istifade eden onu en iyi kullanandır.
Yani akışa yön veren. (Bu çok ciddi bir emek, efor ve odaklanma ister.)
İstanbul'dan şikayet eden de maalesef işin kolayına kaçan, kendini akıntıya
bırakan ve sonra da bu haline dövünüp durandır. Yani İstanbul yaşamı, bir
hazinenin anahtarı gibi… Kullanmasını bilirsen ve kilidi açarsan muhteşem bir
hayat seni bekliyor, ama öylece bekleyip elinde tutarsan "elimde
hazine anahtarı var" deyip kendine bir küçük dünya inşa eden ama
hazineye hiçbir zaman giremeyen bir garip gibi olursun.
İstanbul, 34 meşreplilere sürekli bir çözüm odaklılık öğretir. Bu özellik,
kimilerinin zaten fıtratında var kılındığı gibi, kimilerinin de mecburen
(hayatta kalmak için) öğrene geldiği bir hâldir. Randevusuna hedeflenen saatte
yetişmek isteyen çözüm odaklı bir 34 meşrep hemen şu hesaba girer: "3'te
orada olmam için, en geç 2'de otobüse binmeliyim. 2'de otobüse binmem için
evden şu saatte çıkmalıyım. (vasıta sayısı evden çıkış saatini belli eder.) Ya
da otobüs bana zaman kaybettirir ben trafiğe girmeyip metro/metrobüs yapayım. O
zaman tüm saatleri revize edeyim. 3'te orada olmam için..." Evet 3'te
randevuya yetişildi peki ya 1 saatlik bir görüşme için ne çok şeyi feda etti
acaba? Tabi bir de bu gidişin dönüşü de var. Oraya hiç girmeyelim. Zira
"akşam ezanında evde olacaksın" deyişi, bura için geçer akçe
değildir. Misaller uzar gider, mana aynı kalır...
Bir Yerlere Yetişmeye Çalışan 34 Meşrepliler |
Biz 34 meşrepli bir aile olarak şöyle bir çözüm yoluna gitmeye niyetlendik.
İstanbul'u en iyi kim keşfeder ve ondan istifade eder? Öğrenci tayfası ve
ülke/il dışından gelen turist kıvamında ziyaretçiler. Talebelik dönemi geçti ve
o dönemin müsaade ettiği kadar İstanbul'u yaşadık. O zaman firar vakti geldi.
Bir hicrete, öze dönüşe, İstanbul'u turistik ziyaret biletine sıkıştırmaya
karar verdik. Dönüş nereye mi? Memleketimize... Ege'ye...
Uydudan Ege |
Şu an itibariyle sadece niyet kıvamında olan bu aksiyon, hayalimizdeki proje
gerçekleşirse yakın bir zamanda vücut bulup bize bambaşka kapılar açabilir. O
günler geldiğinde de yine bu mecradan detayları paylaşıp, hissiyatımızı
aktarırız. Şimdilik hâlen İstanbul'dayız. Çocuklu bir aile olarak tabi ki belli
kararları vermek kolay değil. Ama dediğim gibi şu an odaklandığımız alan,
niyetine girdiğimiz projenin tüm detaylarıyla ayakları yere basan bir neticeye
doğru yaklaşması. Işığı gördüğümüz an, hamleyi yaparız diye ümit ediyoruz.
Zeytine Dönüş |
Ben ara sıra, gelişmeler yaşandıkça buradan birşeyler paylaşmayı düşünüyorum.
Bu yolda başarılı olur muyuz bilmiyorum. Zira kafamızda farklı, niş ve
araştırdığımız kadarıyla bugüne kadar benzerine pek rastlanmamış bir proje var.
Sefer bizden, zafer Allah'tan. Eğer olmazsa, en azından denedik diyeceğiz.
O zaman mecburen farklı çözümler üretmeye odaklanacağız. Şimdilik niyet
olarak, ötelerde ise vücut bulacağına yürekten inandığımız bir sefer için biz
diyoruz ki; Ege'ye Dönüş başlasın...
Kaleme alan: Attarzâde
Yorumlar
Yorum Gönder