Farklılık, hikaye, geleneksel tavır, kadîm doğallık
(modern doğallık söylemlerine karşı ürettiğimiz bir kavram), anonim uğraşılar… Sanıyoruz
EGEYE DÖNÜŞ’ün hammaddesini bu gibi mihenk noktaları oluşturuyor. Sıkı
takipçilerimiz bilirler; EGEYE DÖNÜŞ, salt “naturel ürün satış noktası” gibi
bir dükkan değildir. Bu tanımlama çok kısır ve noksan kalır yapılan işin,
girilen niyetin yanında…
EGEYE DÖNÜŞ, tam anlamıyla geleneksele dönüş, asıl
olana rücû, maziye atıf, sandıkların içindeki gizli hazinelerin keşif
macerasıdır. Ve odak noktası Ege kültürüdür. Uğraşımız kimi zaman mutfakta bir
tabağın içinde, kimi zaman bir hediye paketinde kimi zaman da ofis masasının
üzerinde küçük bir Ege detayı bırakma çabasıdır. Ve tabii ki, hayatın Ege
versiyonunu metne döküp blogta yayınlayarak, tarihe not düşme, gök kubbede hoş
bir sadâ bırakma telaşıdır.
Egeye Dönüş'ün İlham Kaynaklarından Biri |
EGEYE DÖNÜŞ, metaforları, madalyonun diğer yüzünü
göstermeyi, bakıpta görülmeyeni, keşfedilmeyi bekleyen eskimez eskileri, anneanneyi,
dedeyi, ahşap kaşığı, toprak testiyi, göz kararını, bayramda hediye edilen
mendili vs… kısacası modernitenin hızlı koşuşturmacalarına inat, dinginliği,
sadeliği, tevazuyu, kadîm doğallığı ve tüm bunların Ege’li bakış açısı ile
yorumlanıp lanse edilmesi derdini taşır.
Egeye Dönüş |
“Peki yazının başlığı ile buraya kadar anlatılanlar
arasında ne gibi bir ilişki var?” diye sual edenler, bizden şu cevabı
duyacaklardır; “Tam, birebir, %100 hatta anahtar-kilit uyumu kadar sapasağlam
bir bağ var.” Haydi biraz açalım bu ilişkiyi…
‘Anneler Günü’ kutlaması geleneği nasıl ortaya
çıktı diye bir kısa araştırma yaptığınızda iki önemli nokta karşınıza çıkar.
Bunlardan ilki annesini kaybeden küçük bir kız çocuğunun anne özlemi ile ortaya
çıktığı hikâyesi, bir diğeri de ABD’nde yaşamış olan Anna Jarvis adlı kadının
çabaları ile hayatımıza girmiş olduğu iddiasıdır. Bu iki yaklaşım da kısmen
doğruluk payına sahiptir. Kısmen diyoruz zira annesini kaybeden bir kız çocuğu
gerçekten de söz konusudur. Ama bu küçük bir kız çocuğu değil 41 yaşında ki
Anna Jarvis’in kendisidir.
Anna Jarvis |
Anna Jarvis bir öğretmen olarak, yaşamı boyunca
annesi ile çok iyi bir diyalog kuramamasının üzüntüsüyle, annesini kaybettikten
sonra pişmanlık duymuş ve onu kaybettiği Mayıs ayının ikinci Pazar günü için
bir anma programı düzenlemiştir.
Hikâyede bilinmeyen kısım şudur ki Anna Jarvis’in
annesi Ann Reeves Jarvis 1850’li yıllarda Batı Virginia eyaletinde kadınlar
için çalışma kulüpleri düzenlemektedir. Daha sonra ABD’de iç savaş çıkmasıyla
askerlerin sağlık ve tedavi sorunlarına eğilen bu kulüpler, kuruluş amacı
olarak anne ve çocuk sağlığı ve bebek ölümlerinin önlenmesi çabasındadır. İç
savaşta kesintiye uğrayan çalışmalar savaş sonrası tekrar başlamadığından
unutulmuştur. Kısaca anneler günü olgusunun başlangıcı, fedakârca çalışan bir
annenin çabalarıdır. Anna Jarvis sosyal hayattaki faaliyetlerinin yoğunluğu
nedeniyle annesi ile iyi ilişkiler kuramadığı için yaşadığı dönemde annesini
kendi çocuklarına karşı ilgisiz olmakla suçlamıştır.
Anna Jarvis’in sahip olduğu din ve vefa duyguları,
1905 yılında ölen annesinin ardından onun başlattığı projeyi devam ettirme
arzusu doğurmuştur. Jarvis bu yolda ilk anneler günü organizasyonunu annesinin
20 yıl süresince haftalık dini dersler verdiği bir kilisede, 10 Mayıs 1908'de,
407 çocuk ve annesinin katılımı ile gerçekleştirmiştir.
Anna Jarvis-2 |
Küresel boyutta anneler günü kutlamalarının
başlamasının temelinde ise 8 Mayıs 1914'de ABD senatosunun onayı ile Mayıs'ın
ikinci pazarının 'Anneler Günü' olarak resmen ilan edilmesi yatar. Anneler
gününü hayata geçirirken samimi duygular içinde hareket eden Anna Jarvis anma
programlarının kutlamaya dönüşmesi ve bir tüketim çılgınlığı haline gelmesi
sürecine ise ciddi anlamda muhalif olmuştur.
Hayatını adadığı bu özel gün için mücadelesini
basın, sosyal hayat ve hatta mahkeme salonlarında mücadele ederek geçiren Jarvis’in
mücadelesini anlatmak için; Newsweek Dergisi 1944 yılında ABD mahkemelerinde 33
ayrı anneler günü davasının aynı anda görüldüğünü belirtmektedir.
“Anneler Günü” mefhumunu tam idrak edebilmemiz için
bu bilgileri önden sunmak istedik. Tâ ki, “veri-bilgi-yorum” üçlemesini
sıhhatli yapabilelim diye.
Evet modern dünyanın kısmî hür bireyleri olan
bizler Anneler Günü gibi her özel günde (!) müthiş pazarlama stratejilerine,
kampanya baskılarına, mecra reklamlarına maruz kalıyoruz. Öyle ki tüm bu satış
hamleleri, almayanı aldırtıyor, bakmayanı baktırtıyor, bir anda cidden o günler
kendiliğinden bir “özellik” kazanıyor. Biz de modern dünyanın kısmî hür bir
ferdi olarak bu “özel güne” kayıtsız kalamadık J “Annemin Sepeti Kampanyası”nı
başlatarak akan nehre bir kayıkta biz attık. Ama küçük bir farkla; kayığın yönü
akıntıya karşıydı. Detaylar;
1-)Kampanya ismimiz; “Annemin Sepeti” olarak
belirlendi. Ve ürün fotoğrafları gerçekten de “kendi annemizin” sepetinde
çekildi. Bildiğiniz, eski, bazı örgüleri kırılmış, şakülü kaymış ama el örmesi
bir sepet. Burada samimiyetimizi lanse etmeye çalıştık.
Annemin Sepeti |
2-)Ürün karmamız… Mesela Soğuk Sıkım Zeytinyağı. Şu an
ki “gelişen teknolojilerle birlikte”, ulaşabildiğimiz en naturel sıkım yöntemi
ile imal edilen yağımızı gönderdik. Ama esas mesele şu ki; sıhhat ve şifa
dileklerimizle, “uzun ömür” dualarımızla paketledik. Zira bu bölgede hususen
Nazilli civarının yaş ortalamasının yüksek oluşunun sebeplerinden ilki
muhtemelen yoğun bir biçimde zeytinyağı tüketimi. Bu sıhhatli mahsülü tüm
anneler, dolayısıyla tüm aileler tatsın istedik.
Soğuk Sıkım Zeytinyağı |
3-)Akabinde tabi ki zeytin. Evlere, sofralara zeytinin
bereketi ulaşsın istedik.
Zeytinlerimiz |
4-)Ev yapımı, anne usulü reçeller. İçinde hiçbir
kimyasal katkı maddesi içermeyen, tatlandırmada sadece pancar şekerinin
kullanıldığı, geleneksel yöntemlerle imal edilen Ege usulü reçeller. Yapımında
“anne eli değdi” ibaresi yetersiz kalır. Çünkü bizzat ve tamamen “anne imalatı”
idi.
Reçellerimiz |
Zeytinyağlı Sabunlarımız |
6-)Ve tam bir Ege Koleksiyonu olan kolonyalarımız. Bu civarın hâlen tek kolonya imalatçısı olarak faaliyet gösteren, 40 yıldır kolonya imal eden bir dükkanla anlaşıldı (ÇETİNER KOLONYALARI) ve kokular tek tek formülize edildi. Yaklaşık 2 aylık bir Ar-Ge sürecinden sonra seri tamamlandı. Cam şişelere dolduruldu. Ege’nin kokusu tüm anneleri ve tabi ki tüm aileleri sarsın diye…
Kolonya Çeşitlerimiz |
7-)Ve son olarak, kampanya fotoğraflarında yer almayan, sadece kolisini açanların görebildiği sürpriz bir Ege hatırası. Ânı ölümsüzleştirme çabasının bir çıktısı olan “fotoğraflarımız” için magnet çerçeve. Hem de fonda güzel bir Ege manzarası var. Slogan da şu; “Gökyüzünün altındaki en güzel yeryüzü…” İçine en güzel aile fotoğrafları konup, sürekli göz önünde bulunsun diye. Ta ki, aile olduğumuzu hiç unutmayalım.
Egeye Dönüş Magneti |
Peki Ey EGEYE DÖNÜŞ!!! Bu saydıkların, bildiğimiz, sıradan, klasik, mevcut kampanyanın perde arkasını anlatan lakırdılar. Bunun neresinde “akıntıya karşı konulmuş kayık” diyecek olursanız; ürün karmasına ve hikayeye dikkat edin deriz. Bu paket sadece “Ege Ürünleri” ihtiva etmektedir. Ürünler %100 doğal, sıhhatli, geleneksel, yerel imalatçıyı destekleyici unsurlar taşıyan, unutulmuşu gün yüzüne çıkaran detaylar içermektedir. Bu yüzden ana hedef salt “anneler” değildir. Komple bir “aile”dir. Zira biz şunu çok iyi biliyoruz ki, anne ailenin, aile mahallenin, mahalle de makro boyutta mutlu bir milletin ve hatta insanlığın temel direğidir. Dolayısıyla “akıntıya karşı koyulmuş anne sepeti”miz marketing stratejilerine dayalı salt ciro odaklı bir kampanya değil, sıhhat, mutluluk ve aile mefhumunun Ege versiyonu olarak hazırlanmış mütevazı bir “taşın altına elini koyma” projesidir.
ANADOLU’nun hemen hemen her yerine dağılmış
“Ege’den Anne Sepetleri” umarız ailelerin yüzünü bir parça güldürmüş, özellikle
annelerimize bir nefes sıhhat olmuştur.
Kıymetli Annelerimiz; siz olmasaydınız, biz olmazdık.
Herşey için teşekkürler.
Ege’den selamlar…
Ege’den selamlar…
Kaleme alan: Attarzâde
Yorumlar
Yorum Gönder