Sadece karnımızı doyurmaktan ibaret olmayan, yemek
yeme kültürü insanlığın varoluşundan bu yana genetiğine işlemiş bir olgudur. Kısaca
hikâyemiz insanoğlu bu gezegene henüz gelmeden önce başlamıştır…
Bir rivayete göre ilâhî ruh ense kökünden içeri üflendiğinde
Hz. Âdem’in gözü açılır ve Hz. Âdem cennetteki meyvelere bakar. Ruh karın
bölgesine ulaşınca canı meyve çeken ve bir sıçrayışla üç beş meyve koparmak
isteyen Hz. Âdem bunu başaramaz. Çünkü ruh henüz belden aşağısına ulaşmamıştır (Öztürk, 2004) . Allah Kur’an-ı
Kerim’de “İnsan aceleci bir varlık olarak yaratıldı” (Enbiyâ 21/37) ayetiyle Hz.
Âdem’in gerçekleştiremediği meyve yeme isteğine dikkat çekmektedir.
İlk insanlar olan Hz. Âdem ve Havva’nın zorunlu
dünya misafirliğini başlatan yasak ağaç (meyve) Tevrat ve Kur’an da bahsi geçen
bir kıssadır. Yasak Ağacın ne olduğu tartışmalıdır. Buğday, zeytin, incir ve
hurma olduğu Anadolu’da yaygın inanışlardır. Hatta halk arasında buğday kadar
yaygın olan elma ağacı vardır ki tefsirlerde buna pek yer verilmemektedir (Kahraman, 2013) .
Hristiyan İnanışına Göre Adem ve Havva (Adam and Eve) |
Hikmet-i İlahi gereği peygamberleri bile sıkıntıya
sokan yemek yeme, lezzetleri tatma arzusu günümüz insanının gıdalara fütursuzca
sarılması sonucunu doğurmuş; bu durum başta obezite olmak üzere pek çok sağlık
sorunun kaynağını oluşturmuştur. Ancak sonucu ne olursa olsun Âdemoğullarının
arası yeme eylemi ile her zaman iyi olmuş ve olacaktır.
Yemek ve sofra kültürü kadim medeniyetlerden bu
yana her toplumda oldukça önemli yer işgal etmiştir. Yazının icadı yaklaşık MÖ.
4000 ila MÖ. 2000 arası Sümerler dönemindedir. Modern dünya için yazının icat edilmesi
tarihin başlangıcını da ifade etmektedir. MÖ 2000’lerde Anadolu coğrafyasında
yaşayan Hititlere ait kil tabletler Asuroloji profesörü Bedrich Hrozny tarafından
çözümlenmiştir.
Hrozny |
Hrozny 1917 yılında Viyana’da ilk Hitit gramer
bilgilerini yayınlamıştır (Wikipedia, 2015) . On binin üzerinde
Hititçe kil tableti tarayarak okumaya çalışmış olan Hrozny’nin ilk okuyabildiği
cümle “Ninda-an ezzateni, watrra ekutteni” olmuştur. Hint Avrupa dillerinin
temelini oluşturan Hititçedeki bu metin, “Ekmeği yiyeceksiniz, suyu da
içeceksiniz” anlamına gelmektedir.
Kil Tabletler |
Hititçe metinlerde 180’e yakın ekmek, pasta, börek
ve unlu mamullerin adına rastlanmaktadır (Akkor, 2012) . Hititler bal ve
zeytinyağını eşit ölçülerde karıştırarak et yemekleri veya ekmeklerle birlikte
tüketmişlerdir. Bu karışımı tanrılarının ağızlarına sürerek, tanrılarının
kendilerine daha güzel hitap etmesini sağladıklarına inanmışlardır (Akkor, 2012) .
Antik Karabuğdaydan Hitit Ekmekleri |
Harari meşhur Sapiens’inde insanların
avcı-toplayıcılık dönemlerinde, tarım devrimi sonrasındaki döneme göre, çok
daha az çalışıp, hayatlarını sürdürebilmek için çok daha fazla besin
çeşitlemesine sahip olduklarına ve bulaşıcı hastalıklara çok daha az maruz
kaldıklarına vurgu yapmaktadır (Harari, 2015) .
Tarım Devrimi tarihte insanoğlunun
gerçekleştirdiği ilk büyük devrimdir. İnsanlığın yemek yeme kültürünü de
şekillendiren tarım devrimi, sosyolojik anlamda günümüzde bile hala devam eden
bazı olguların da kaynağı olmuştur.
Antik Yunan'da Ekmek Üreten Kadınlar |
Yukarıda görülen Antik Yunan’a ait ekmek üreten kadınlar figürü
gerçekte tarım devriminin sanayi devrimini de doğurduğunun bir kanıtıdır. Zira
resimdeki kadınlar ekmek teknesinin başında hamur yoğurma işlemini
gerçekleştirirken, başlarında flüt çalarak onlara ritim veren bir erkek bulunmaktadır.
Bu durum, iş bölümü, üretimin standartlaşması ve hızlanması adına yapılan planlı
bir çalışmanın sonucudur.
Tarım devrimi muhtemelen doğuşu esnasında, büyük
oranda kadınların öncül olduğu bir süreçtir. Fakat sonuçları düşünülürse erkek
egemen bir toplum yapısının ve kadının geri planda kalmasının kökeni tarımsal
üretime geçişle başlamıştır. İnsan nesli yerleşik bir hayata tarımsal üretim
nedeniyle yönelmiş, toprağa bağımlılık artmıştır. Özgürlüklerin azaldığı bu
ortamda tüketimden daha fazlasının üretilmesi zorunluluğuyla erkeklerin fiziki
güçleri ön plana çıkınca da kadının toplumsal alandaki yeri “ev” olarak
sınırlanmıştır.
Kaleme alan: Hüsnü Egemen ABİRDÂN
Yorumlar
Yorum Gönder