Tabî bir motivasyon yazısıdır, dış mekân (outdoor)
teçhizatınızı kuşanınız.
Post-modern dünyanın, ‘modern’ alışkanlıkları,
bakış açıları, dayatmaları bizi kontrol edemediğimiz birçok araçla, kontrol
edemediğimiz kulvarlarda, kontrolsüz bir biçimde yaşam sürmeye mecbur ediyor
adetâ. Bize paket halde sunulan birçok bilgi, gıda vs. tüketilmeye hazır bir biçimde
ambalajlanıp önümüze koyuluyor. Herkes gibiysek, ambalajı açıp bilgiyi çiğnemeden
yutuyoruz, gıdayı tabiri caizse gömüp dışkılıyoruz.
Okumuyoruz, derin bir gözle bakmıyoruz, binmişiz
hayatın “telâş gemisine”, akıntı nereye sürüklerse orada buluyoruz kendimizi. “Faaliyet
tuzaklarına” kapılarak, “hayatı ıskalayan” güruhta kayboluyoruz çoğu zaman. Sonrası
mı… Mutsuz hayatlar, keyifsiz evlilikler, problemli nesiller, üretmeyen
bireyler, kahvede okey oynayanlara mukabil, sosyal medyada akış tamamlayan bir
koca yığın…
Halbûki tabiat öyle mi ya? Yaratıldığı ilk günden
bu yana, (insan eli değmedikçe) kusursuz bir biçimde faâliyetine devam ediyor. Ekosistem,
vazifesini bîhakkın yerine getiriyor. Dengedeki kusursuzluk, sebattaki
zenginlik, sükûnetteki olgun aciliyet… Evren ve tabiat, adetâ saat gibi takır
takır çalışıyor, milim hata yapmadan görev tanımlarını yerine getiriyor.
Bahar geliyor, tazeler ses veriyor, hareket
başlıyor hareket… Tipografi inceliği, fonetik zarafeti ve anlam zenginliği
itibariyle gündelik hayatımızda çok sık rastlamadığımız kelimelerden biri olan “cemre”
şu sıra belki de en çok duyduğumuz sözcüklerden birisi. ‘Senede bir gün’ derler
ya, işte aynen öyle, senede 1 ay bu kelime hayat bulup, manâ kazanıyor. Yani
işin gerçeği ‘öksüz’ kelimelerden biri o da.. Köken itibariyle Arapça’dan geçmiş
dilimize. Esâsen, “kor, köz” demekmiş. Ama günlük hayatta alışageldiğimiz
anlamı; Şubat ayında artan sıcaklıkların belki de ölçü birimi.. Hatta tamlaması
bile oluşmuş zamanla; “Cemre düşmesi”…
Hava, su ve toprağa düşen cemreler yaklaşık birer
hafta arayla, bize tabiatın sesini üfler. ‘Geliyorum’ der bahar, tüm haşmet ve
tevâzusuyla. Isısı yükselir coğrafyanın, tebessümü artar gurebanın. Çünkü;
geceleri dışarıda yatmak zorunda kalan, parktaki bankı döşek, rüzgarı yorgan
yapan garipler, adeta derin bir nefes alır cemrenin müjdesiyle. Sokak
hayvanlarının mırıltıları, kendine has sesleri yükselmeye başlar.. Onlar da
keyiflenir cemrenin muştusuyla… Dolayısıyla topyekûn bir çağrıdır cemre.
Tabiattaki icraatı, insana yansıtmak niyetiyle der ki; “Kalkın, dirilin, atâlet
ve tembellik yorganını kaldırın üzerinizden. Bi su çarpın yüzünüze, açın
yüreğinizi ve ister dağın başına çıkıp ufuk çizgisine bakın isterseniz bir
papatyanın yaprağında kaybolun. Ama muhakkak şu tabiata düşen cemrelerden
nasibinizi alın. Havada, suda, en olmadı toprakta yakalayın. Ucundan kıyından
da olsa sımsıkı kavrayın bu muştuyu. Değişmez mi sanarsınız yüreğine cemreyi
düşürmekle bir insan? Öyle bir değişir ki, değişime inanamazsınız…”
Haydi 4. Cemreyi yüreklerimize düşürelim. Klasik “başlıyorum”
günlerinden olan yılbaşı, Pazartesi, doğum günü, evliliğin ilk günü, ilk
çocuğunun doğduğu gün, askerden geldiğin ilk gün vs… Bunların hepsini bir
kenara bırak. Yaptılarsa senin hayatında bir milât, şükret ve üzerine taş koy.
Bugün tabî bir milât yap ve aç kollarını kocaman. Gözünün gördüğü en uzak
noktaya odaklan, kıs gözlerini, göz kapakların ağrımaya başlasın. Derince bir
nefes al, bulabildiğin en doğal ortamda. Ciğerlerini patlayana kadar doldur. Ve
uzan çimlere, tabiatın kokusunu hisset. Unutma, şu an gözünün gördüğü gökyüzü
mesafesinin belki de aynısı, sırt üstü yattığın toprağın altında var. Dengedeki
kusursuzluk, sebattaki zenginlik, sükûnetteki olgun aciliyeti keşfet.
Ve düşür şu 4. Cemreyi gönül kafesine, akıl
sandığına, ruh sarayına. Hani senin ahvalin, iç dünyan, med-cezirden dahi
etkileniyor ya.. Al sana bin med-cezir kuvvetinde sessiz bir tsunami.
Cemrenin dakikası, saati, günü yok. Bir dönem, bir
evredir Cemre… O yüzden odaklan 4. Cemreye…
Haydi.. Aç yüreğini sınırsızca.. Milât et kendine bu buluşmayı.
Haydi.. Aç yüreğini sınırsızca.. Milât et kendine bu buluşmayı.
Ne zaman mı düşecek 4. Cemre yüreğine?
Kim
bilir, belki de bu cümleyi okuduğunda…
Kaleme Alan: Attarzâde
Yorumlar
Yorum Gönder