YAŞAYAN VE YAŞATAN SÜMERBANK - 1


9 Ekim 1937 sabahı, Nazilli eşrafından Ali Bey İngiliz donunu (Ege’de bilinen bir çeşit pantolon) giyerken, Amerikan kaput bezinden dikilmiş güneş perdesini aralayıp, Büyük Menderes Nehri’nin yeşerttiği ovaya ve etrafındaki pamuk tarlalarına bakıp “Asıl Kurtuluş Savaşı bugün başlayacak” diye düşündü.

O gün bütün Nazilli ve çevre halkı, tren garında gelecek misafirleri beklerken, bir şehrin, hatta bir ülkenin kaderini değiştirecek anlara tanıklık ettiklerinin farkında oldular mı bilemiyoruz... Aradan geçen zaman düşünüldüğünde Sümerbank’ın 66 yıllık üretim süreci hüzünlü bir şekilde son bulmuş olsa da, bu sürede coşkuyla yaşanan birçok anı olduğunu yazımızı okuyanlar görebilecekler.

Sümerbank Basma Fabrikası 

Anadolu topraklarında kara trenin ilk seyahati, 1866 yılında, 130 km.’lik İzmir-Aydın demir yolu hattının, on yıl süren inşasıyla gerçekleşmiştir. Ege coğrafyasının kaderini değiştiren gelişmelerin başlangıç noktası bu olmuştur.

Nazilli'nin, ülkenin ilk yaşayan sanayi tesisi olan Sümerbank Basma Fabrikası’nın kuruluşu için en uygun yer olarak seçilmesi hiç de tesadüf değildir. Demir yolu kadar, bereketli topraklar ve pamuk üretimi noktasındaki verimlilik bu seçimde etken iken kuşkusuz yöre halkının çalışkanlığı ve gelişime açık oluşu da diğer faktörlerdir.

Verimli Topraklar, Sümerbank ve Pamuk

Sümerbank’ın inşası aşamasında Macar ve Rus mühendisler ile teknisyenlerin yoğun şekilde Nazilli’ye gidip gelmeleri söz konusu olmuştur. Böyle bir ziyaret esnasında Celal Bayar, beraberindeki heyetle birlikte evinde konuk olduğu Yavaşoğlu Ali Bey’e, yörede bir otel olmamasının sıkıntı doğurduğunu, zira fabrika inşaatı süresince ziyaretlerin artacağını anlatmıştır. Bunları duyan Yavaşoğlu Ali Bey’in ağzından tek bir cümle çıkar; “Emredersiniz Efendim...”

Bugün hâlâ Nazilli’nin Uzunçarşı’sında faaliyette olan Nazilli Palas Otel, bu cümlenin üzerine 1935 yılında, Yavaşoğlu Ali Bey tarafından satın alınarak yöredeki ilk otel olarak düzenlenmiştir.

Yine “Gıdı Gıdı” adıyla anılan ve işçilerin fabrikaya ulaşmasını sağlayan bir araç olan tren (aslında günümüzdeki karşılığı Metro hattı olmalı, ancak yörede tren diye biliniyor) de ulaşımda döneminin ötesinde bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Gıdı Gıdı Treni, O Zamanın Metrosuydu

Sanayileşmenin temelinde makineler ve üretim teknolojisi olsa da, bahsettiğimiz Sümerbank olunca, inşa edilen sadece bir fabrika değil, insan merkezli, yaşayan ve yaşatan bir kompleks kampüs olarak düşünülmelidir. Zira bahsettiğimiz bu kampüsün içinde çocuk kreşinden, ilk ve ortaokula, hatta çok yakınına kurulan endüstri meslek lisesine kadar, eğitimle bir bütünleşme gözlenmektedir.

Bunun yanında fabrika, sahip olduğu sağlık ocağı, revir ve doktoru ile sadece çalışanlar için değil, aileleri için de bir sağlık kuruluşu işlevselliğini içinde barındırmaktadır.
Sümerbank’ta restoran ve düğün salonu gibi imkânlar dışında, sinema salonu ile de sosyo-kültürel anlamda bir dinamizm söz konusudur. Kurulan pek çok orkestra ve tiyatro grubu ilk gösterilerini bu sahnelerde sergileyerek gelişmiştir.

Sümerbank Personeli Geçit Töreninde

Sümerspor yıllarca Ege yöresinde başarıları ile adından söz ettirirken, çalışan ailelerin çocuklarına da daha sosyal olmayı öğretmiştir.

Fabrika alanının hemen karşısında yer alan ‘İşçi Evleri’, uzun yıllar boyunca, işçi aileleri için lojman olarak görev yapmış, bu süreçte bir anlamda şehrin sosyal yapısını da şekillendirmiştir. Halk arasında ‘Fabrika Evlerinde’ komşu olmak halen akrabalıktan daha öte bir yakınlık vesilesi olarak anılmaktadır. Fabrikanın bir de Kuşadası yakınlarında, yazları devre mülk mantığı ile işletilen tatil köyü benzeri ‘Sümerbank Kampı’ vardır.

Her ne kadar bizler o günlere yetişemesek de, fabrika aynı zamanda görkemli Cumhuriyet Baloları’na ev sahipliği yapmasıyla ünlenmiştir. Balo salonunda bu deneyimi yaşamış olanların yıllar sonra bile anlatırken yaşadığı o heyecanı gören birisi olarak, tüylerimin diken diken olduğu o anları söylemeden geçemeyeceğim.

Balo Salonu

Cumhuriyet Balosu bahsi geçince tekrar 1937 Ekim’ine dönmek lazım. Hatta biraz daha geri giderek, Yunan işgaline son veren Büyük Taarruz zamanından bahsetmek gerek. Büyük Taarruz'da Yunan ordusu öyle bir bozguna uğramıştır ki, kaçarken ardına bile bakmamıştır. İşte bu dönemde İzmir’in Tire ilçesinden kaçan Yunan birlikleri de arkalarında müzik aletlerini bırakmıştır. 1922’deki bu olayın üstüne, Tire Bandosu 1923 yılında kurulmuştur.

Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nın açılışına da Tire Bandosu renk katmıştır.
2. Dünya Savaşı’na doğru hızla yaklaşılan o dönemde Tire Bandosunun şefliğini, Çekoslovakya’dan kaçarak İzmir’e yerleşen ve ünlü bir müzisyen olmasına rağmen bir süre İzmir pavyonlarında çalışmak zorunda kalan Mösyö Slavo yapmaktadır. Sümerbank’ın açılışı sırasında Rus teknisyenler hep bir ağızdan ‘Enternasyonal’ marşını okumaya başladıklarında, Mösyo Slavo şefliğini yaptığı Tire Bandosu’na 10. Yıl Marşı’nı çaldırmaya başlayarak cevap vermiş ve bu hareketiyle katılımcılar tarafından büyük takdir görmüştür.



1937 Ekim’inde Atatürk’ün Sümerbank’ı açtığı gün, dönemin başbakanı Celal Bayar ve İsmet İnönü yanında Mareşal Fevzi Çakmak ve diğer devlet erkânının da tam kadro kendisine eşlik etmesi, yatırımın önemi konusunda bir gösterge olsa gerektir. Hatta 1946 yılında dönemin Sarayköy Kaymakamı'nın, Sümerbanklar'a müfettiş olmak için kaymakamlık görevinden istifa ederek ayrıldığı bilinmektedir.

Fabrikanın açılış gününü anlatan Süreyya Aydemir (1981) Atatürk’ün açılış esnasında, beklemediği bir anda, makinelerin gürültüyle çalışmasıyla kısa bir şaşkınlık yaşadığını; sonrasında ise belki de farkında bile olmadan dudakları arasından “İşte bu sanayinin musîkisi…” sözlerinin döküldüğünü ifade eder.


Çocukluğumuz her aileden en az bir kişinin Sümerbank çalışanı olduğu günlerle geçti. Daha sonra gençliğimizde, esnaflık yıllarımızda her ayın 15. günü maaş alan işçileri bekler olduk. Şehre hayat veren atardamar gibiydi Sümerbank o yıllarda. Maaş günlerinde hayat bulurdu şehir, enerji dolardı sokaklara, çarşı-pazar bereketlenirdi. Sonraları fabrika kapandı, bir süre sonra okunan salâlarda, "Sümerbank’tan emekli" ifadeleri artmaya başladı, rahmetli olanları tanıyabilelim diye… Ve sonunda Sümerbank sanki unutuldu, unutturuldu… Musîki duyulmayan, karanlık sokaklara döndü bir koca şehir… Yavaşoğlu Ali Bey kadar bizler de asıl kurtuluşun yerli üretimde olduğunu bilemedik. Yaşayan ve yaşatan fabrikamızı özlüyoruz.



Yasin Ali Türkeri'nin Arşivinden
Kaleme Alan: Hüsnü Egemen ABİRDÂN


Yorumlar